Cezai Şart Cezai Koşul Nedir?

                                     CEZAİ ŞART (CEZAİ KOŞUL) NEDİR?

 Eski Borçlar Kanunu döneminde cezai şart olarak anılmış olan bu kurum, yeni Türk Borçlar Kanunu döneminde ise ceza koşulu olarak anılmıştır. Cezai şarta 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 179. Maddesinde yer verilmiştir. Cezai koşul, TBK'nın 179 ile 182. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre;

 Ceza koşulu

I. Alacaklının hakları

1. Cezanın sözleşmenin ifası ile ilişkisi

MADDE 179- Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir

ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın

ifasını isteyebilir.

Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa

alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl

borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.

Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle

sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır.

Alacaklı ve borçlu, aralarında akdettikleri sözleşme ile belirli bir edim yükümlülüğü altına girmektedir. Sözleşme gereği hem alacaklının hem de borçlunun yüklenmiş oldukları edimler vardır. Ceza koşulu, alacaklının hakkını koruyan bir kurumdur. Buna göre borçlu, bir sözleşmeden kaynaklanan edimini hiç yerine getirmezse veya gereği gibi yerine getirmezse, alacaklıya karşı ya borcun ifa edilmesiyle ya da belirlenen ceza koşulunu yerine getirmekle yükümlü hale gelir. Borçlu, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini hiç veya gereği gibi ifa etmezse, önceden bir taahhütte bulunur. Bu taahhüt, borçlunun cezai koşulu yerine getirmesidir. Alacaklı ile borçlu arasında belirtilen durumun varlığı halinde cezai koşul ödeneceği sözleşmede kararlaştırılmışsa, borçlunun sözleşmeden kaynaklanan ifa yükümlülüğünü hiç veya gereği gibi ifa etmemiş olması, alacaklının bir zararına sebep olup olmamasına bakılmaksızın, borçlunun cezai koşulu ödemesi gerekmektedir. Yine cezai şart, sözleşmede borçlunun mükellef altına girdiği borcun türüne bakılmaksızın kararlaştırılabilir. Yani borçlu, bir para ödeme, bir şeyi yapma veya yapmama borcu altında olsa bile cezai koşul, bu borcun türüne bakılmaksızın kararlaştırılabilecektir. Cezai koşul, genellikle sözleşmede kararlaştırılan belli bir miktar paranın ödenmesi şeklinde belirlenir. Ancak borçluya ait malvarlığı değerinin de alacaklıya verilmesi yönünde bir cezai şart belirlenebilmektedir. Ancak uygulamada cezai şart genellikle karşımıza belli bir miktar paranın ödenmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Cezai şartı düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 179. Maddesinin ikinci fıkrasında ise;

"Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa

alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl

borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir."

Denilmiştir. Kanun maddesinin ilgili fıkrasına göre, borçlunun üstlenmiş olduğu borcunu ifa etmiş olması gerek ve yeter koşul değildir. Kanun maddesinin bu fıkrası, ayrıca borçlunun, borcunu belirlenen zaman veya yerde ifa etmesi gerekliliğini kabul etmektedir. Buna göre, alacaklı ile borçlu eğer ki, borçlunun borcunu ifa etmesi için yaptıkları sözleşmede belli bir yer veya zaman kararlaştırma yoluna gitmişlerse bu noktadan sonra borçlu artık, yalnızca borcunu ifa etmekle yükümlü değil; borcunu, belirlenen yer veya zamanda ifa etmekle yükümlü hale gelecektir.

Borçlunun, belirlenen yer veya zamanda borcunu ifa etmekten kaçınması halinde kararlaştırılan cezai şartı ödemekle yükümlü olduğu söylenebilir. Ancak bunun için de öngörülen şart, alacaklının cezai şart hakkından açıkça feragat etmemiş olması veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmesidir. Yani alacaklı, borçlunun belirlenen zaman ve yerden farklı bir zaman ve yerde borcunu ifa etmesi halinde, bu borcu kabul ederken, çekincesiz olarak kabul etmişse, artık borçludan cezai şart talep edemeyecektir. Yine alacaklı, kanun maddesinin ikinci fıkrası uyarınca asıl borçla birlikte cezai şartı talep edebilir. Yani bu fıkra hükmüne göre alacaklı, borçlunun, borcunu belirlenen zaman ve yerde ifa etmemesi halinde asıl borcun veya cezai şartın yerine getirilmesi noktasında bir seçim yapmasına gerek olmadan her ikisini birlikte borçludan talep edebilir.

Cezai Şartın Türleri

Seçimlik cezai şart: Seçimlik cezai şart, adı üstünde bir seçimlik hakkın olduğu cezai şart türüdür. Bu seçim hakkı borçluya değil; alacaklıya tanınmıştır. Borçlu, kural olarak sözleşmede yüklenmiş olduğu edim ne ise onu gereği gibi ifa etmekle yükümlüdür. Ancak borçlunun sözleşmeden kaynaklanan edim yükümlülüğünü hiç veya gereği gibi ifa etmediği durumlarda cezai şart ödemesi kararlaştırılabilir. Bu noktada alacaklı, borçlunun edim yükümlülüğünü hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş olması karşısında ya borçlunun ifa yükümlülüğünü yerine getirmesini ya da cezai şartı ödemesini seçebilmektedir. Ancak burada alacaklının yapmış olduğu seçim, borçlunun ifa yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır. Örneğin borçlu, sözleşmeden kaynaklanan edim yükümlülüğünü hiç veya gereği gibi getirmemişse ve sözleşmede cezai şart kararlaştırılmışsa, alacaklının, borçlunun cezai şartı ödemesi şeklinde yaptığı seçim sonrası borçludan tekrar ifayı da talep etmesi mümkün olacaktır. Bir diğer ihtimalde alacaklı, borçlunun yalnızca cezai şartı ödemesinin yeterli olduğunu belirterek, borçlunun aynen ifayı gerçekleştirmesinden de vazgeçebilir. Alacaklıya tanınmış olan bu seçimlik hak sebebiyle cezai şartın bu türüne, "seçimlik cezai şart" denilmektedir.

İfaya eklenen cezai şart: TBK m.179/2 hükmü uyarınca; "Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir." denilerek, borçlu, borcunu yalnızca ifa etmekle yükümlü kılınmamış; sözleşmede kararlaştırılan yer veya zamanda ifa etmesi beklenmiştir. Borçlu, borcunu belirlenen yer ve zamanda ifa etmezse; yani borca aykırı bir davranış sergilerse, alacaklı, seçimlik cezai şartta olduğu gibi borcun ifası veya cezai şartın ödenmesi arasında bir seçim yapması aranmaksızın her ikisinin de ifasını borçludan isteyebilir. Eş deyişle, ifaya eklenen cezai şartta, adı üstünde borçlu, alacaklıya karşı hem borcun ifasıyla hem de belirlenen cezai şartın ödenmesi ile yükümlü hale gelir. Borçlunun, borca aykırı davranış sergileyerek, borcunun ifasını belirlenen yer ve zaman dışında gerçekleştirmiş olmasının, alacaklının bir zararına sebep olup olmadığına bakılmaksızın alacaklı, hem borcun ifasını hem de cezai şartın ödenmesini talep edebilecektir.

İfa yerine cezai şart (Dönme cezası): İfa yerine cezai şart, bir diğer adıyla "dönme cezası", 6098 sayılı TBK'nın 179. Maddesinin 3. Fıkrasında kendisine yer verilmiş bir kurumdur. İlgili fıkra hükmüne göre; "Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle

        sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır." denilerek, borçlunun, sözleşmeden dönmesi veya sözleşmeyi tek taraflı olarak fesih etmesi hallerinde cezai şartı ödemekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Bu fıkrada, ilk iki fıkranın aksine, borçlunun borcunu hiç veya gereği ifa etmemek ya da belirlenen zaman veya yerden farklı bir zaman veya yerde borcunu ifa etmesinden ayrı bir şekilde, borcunu ifa etmekten vazgeçmesinden ötürü, sözleşmeden dönmesinden veya sözleşmeyi fesih etmesinden kaynaklı olarak cezai şart ödemesinden bahsedilir. Aslında, ifa yerine cezai şartın, gerçek anlamda bir cezai şart olmadığı bu yönüyle kabul edilebilecektir.

ALACAKLININ, BORÇLUNUN BORCUNU İFA ETMEMESİ SEBEBİYLE ZARARA UĞRAMIŞ OLMASI İHTİMALİNDE CEZAİ ŞART

Kural olarak, alacaklının borçludan cezai şart talep edebilmesi için, alacaklının herhangi bir zararının gündeme gelmesine gerek yoktur. Ancak alacaklı, zarara uğramışsa bu durumda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 180. Maddesi uyarınca;

Ceza ile zarar arasındaki ilişki

MADDE 180- Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.

Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun

kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez.

180. Maddenin 2. Fıkrasında, alacaklının, borçlunun borcunu hiç ifa etmemesi veya gereği gibi ifa etmemesi sebebiyle veya da borçlunun borcunu, kararlaştırılan yer veya zamandan ayrı bir yer veya zamanda ifa etmesi sebebiyle uğramış olduğu zarar, cezai şartı aşıyorsa; alacaklının, aşan kısmı talep edebilmesi için bu zarara uğramasında borçlunun kusuru olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Borçlunun kusurlu davranışını ispat edemeyen alacaklı, bu sebeple zarar ile cezai şart arasındaki farkı yani aşan kısmı, borçludan talep edemez.

CEZANIN MİKTARI, GEÇERSİZLİĞİ VE İNDİRİLMESİ

Cezai şartın miktarı, geçersizliği ve indirilmesi, yukarıdaki başlıkla aynı başlığa sahip olan, TBK'nın 182. Maddesinde belirtilmiştir. Buna göre;

Cezanın miktarı, geçersizliği ve indirilmesi

MADDE 182- Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler.

Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez. Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez.

Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.

Kanun maddesi uyarınca taraflar, cezai şartın miktarını kendi serbest iradeleriyle istedikleri gibi belirleyebilirler. Eş deyişle, cezai şartın miktarının ne olacağına ilişkin asıl borca veya kanun maddesine göre belirlenmiş herhangi bir alt veya üst sınır bulunmamaktadır. Bu kanun maddesinin ilk fıkrası uyarınca, cezai şartın asıl borçtan daha fazla olmasının taraflarca kararlaştırılabileceği sonucuna varılmaktadır.

Kanun maddesinin ikinci fıkrasında ise, asıl borç ile cezai şart arasındaki ilişkiye değinilmiş ve cezai şartın talep edilebilmesi için asıl şartın geçerliliğine veya sonradan borçlu için imkansız hale gelmemesi gerektiğine değinilmiştir. Buna göre, asıl borç, geçersizse, geçersizlikten dolayı nasıl ki asıl borcun ifası borçludan talep edilemezse; asıl borca bağlı olan cezai şartın ödenmesi de geçersizlik durumunda borçludan talep edilemez. İkinci fıkrada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise şudur ki; asıl borç, sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı şekilde imkansız hale gelmişse, AKSİ KARARLAŞTIRILMADIKÇA, borçlu, asıl borçtan sorumlu olmadığı gibi cezai şarttan da sorumlu olmaz. Ancak, taraflar aralarında aksini kararlaştırmışlarsa yani, asıl borç, borçlunun dışında gelişen ve kusuruyla etki sağlamadığı bir sebeple imkansız hale gelmişse, borçlunun aslı borcu ifa yükümlülüğü ortadan kalkmışsa da, cezai şartı ödeme yükümlülüğünün halen devam ettiğini kabul edebilirler.

İkinci fıkrada devam eden cümlede, ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkansız hale gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez, denilmiştir. Burada, asıl borcun geçersizliğinden veya sonradan imkansız hale gelmesinden değil; cezai şartın geçersizliğinden veya sonradan, borçlunun sorumlu tutulamayacağı şekilde imkansızlaşmasından bahsedilmektedir. Cezai şartın geçersiz olması veya sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı şekilde imkansızlaşması, asıl borcun geçerliliğini hiçbir surette etkilemez. Eş deyişle, borçlu yine de asıl borçtan sorumlu olur.

182. Maddenin birinci fıkrasında her ne kadar; "Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler." denilmişse de; aynı kanun maddesinin 3. Fıkrasında; "Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir." denilmekle hakime, asıl borcu aşan veya niteliği ve ağırlığı sebebiyle borçlunun, asıl borcu ifa etmesindeki hukuki yararı ortadan kaldıran cezai şartın miktarının indirilmesinde hakime re'sen bir yetki tanınmaktadır. Borçlu, cezai şartın indirilmesini talep etmese de, hakim kendiliğinden bu durumu gözeterek cezai şartı indirir.

İŞ SÖZLEŞMELERİNDE CEZAİ ŞART

Cezai şart, yalnızca alacaklı ile borçlu arasındaki alacak- borç ilişkisinde kendisine başvurulan bir kurum değildir. İşçi- işveren ilişkisinden kaynaklanan iş sözleşmelerinde de cezai şarta yer verildiği uygulamada görülmektedir. Ancak, iş sözleşmelerinde kendisine yer verilen cezai şart kurumunun, alacaklı ile borçlu arasındaki borç ilişkisinden çok daha sıkı kurallar çerçevesinde uygulandığı söylenebilir. Zira, hukukumuz, avantajlı olan işverene karşı, dezavantajlı grupta yer alan işçiyi koruma eğilimindedir.

Hukukumuzda, iş sözleşmelerine cezai şartın konulup konulamayacağı yönünde fikir ayrılıkları mevcut iken; Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından tartışmaya nokta konularak, iş sözleşmelerine de cezai şartın konulabileceği kabul edilmiştir. İlgili karar şu şekildedir;

T.C

YARGITAY

22. Hukuk Dairesi

Esas No. 2016/17071

Karar No. 2019/21

Tarihi: 07.01.2019

ÖZETİ: Cezai şart, mevzuatımızda Borçlar Kanunu'nda düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir. Asgari süreli sözleşmelerde cezai şart konulamayacağı yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Dosya içeriğine göre davacının, davalı kooperatifte aday personel olarak çalışmaya başladığı, taraflar arasında 18.05.2010 tarihli asgari süreli ve davacının beş yıl süre ile çalışmasını öngören iş sözleşmesi düzenlendiği, aynı zamanda sözleşmenin taraflarca haksız ve geçersiz olarak feshi halinde cezai şart öngörüldüğü belirlenmiştir.

Somut olayda, taraflar arasında imzalanan sözleşme asgari süreli iş sözleşmesi olup, bu tür sözleşmelerde cezai şart düzenlemesine yer verilmesi mümkündür. Dosya içeriğinden, sözleşmedeki düzenlemenin karşılıklılık prensibine uygun olduğu, davalı işçinin işten ayrılış dilekçesinde haklı sebebe dayanmadığı, yargılama aşamasında da bu yönde bir iddiada ve ispatta bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, cezai şarta ilişkin düzenlemenin geçerli olduğu yönündeki tespit ve cezai şart miktarının belirlenmesinde oranlama yapılması isabetli ise de, mülga 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 161

maddesinin son fıkrası gereği indirim yapılması isabetli olmamıştır. Mahkemece takdiri indirim

yapılmak sureti yazılı şekilde karar verilmesi bozma sebebidir ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi F. Zencirkıran Güral tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 18.05.2010 tarihinde beş yıl süreli hizmet sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmenin 10. maddesinde çalışma süresine ilişkin cezai şart düzenlendiğini, hizmet sözleşmesinin objektif şartın yokluğu sebebiyle imzalandığı anda belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüştüğünü, müvekkilinin 18.06.2012 tarihinde işten ayrıldığını, iş sözleşmesinin feshinin haklı sebebe dayalı olduğu yönünde bir iddialarının bulunmadığını, davalı işverence iş sözleşmesinin feshi sebebiyle davacıdan cezai şart talep edildiğini, davacının talep edilen 13.234,44 TL cezai şartı ödediğini, ancak cezai şart hesabının hatalı yapıldığını ve davalı işverenin sebepsiz zenginleştiğini belirterek ödenen miktarda cezai şart borcu olmadığına, ödenen miktarın ödeme tarihinden itibaren kanuni

faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının cezai şartı ödediğini ve davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, menfi tespit davası için kanunda öngörülen bir yıllık dava açma süresinin geçtiğini, cezai şart tutarını brüt ücretin 7 katı olarak talep edebilecekken iyiniyetli olarak 5 katı olarak talep ettiklerini, davacının iş

sözleşmesinin asgari süreli olup bu tür sözleşmelerde cezai şart kararlaştırılmasının hukuken mümkün ve geçerli olduğunu, ayrıca cezai şartın her iki taraf içinde kararlaştırıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davalının istifa ederek iş sözleşmesini sona erdirdiği, feshin haklı sebebe dayanmadığı, çalıştığı süreye göre ödemesi gereken 7.723,12 TL cezanın mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 161/son madde uyarınca yüzde 30 indirilmesi üzerine 5406,18 olduğu, 13.234,44 TL den 5.406,18 TL nin tenzili halinde kalan miktar olan 7.827,26 TL açısından davacının borcu bulunmadığına ilişkin talebin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı, taraflar vekilleri temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Taraflar arasında, iş sözleşmesinde yer alan cezai şart düzenlemesinin geçerliliği ve cezai şart miktarının tespitinde oranlama ve indirim yapılıp yapılmayacağı hususları uyuşmazlık konusudur.

Cezai şart, mevzuatımızda Borçlar Kanunu'nda düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir. Asgari süreli sözleşmelerde cezai şart konulamayacağı yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir.

Dosya içeriğine göre davacının, davalı kooperatifte aday personel olarak çalışmaya başladığı, taraflar arasında 18.05.2010 tarihli asgari süreli ve davacının beş yıl süre ile çalışmasını öngören iş sözleşmesi düzenlendiği, aynı zamanda sözleşmenin taraflarca haksız ve geçersiz olarak feshi halinde cezai şart

öngörüldüğü belirlenmiştir. Somut olayda, taraflar arasında imzalanan sözleşme asgari süreli iş sözleşmesi olup, bu tür sözleşmelerde cezai şart düzenlemesine yer verilmesi mümkündür. Dosya içeriğinden, sözleşmedeki düzenlemenin karşılıklılık prensibine uygun olduğu, davalı işçinin işten ayrılış dilekçesinde haklı sebebe dayanmadığı, yargılama aşamasında da bu yönde bir iddiada ve ispatta bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, cezai şarta ilişkin düzenlemenin geçerli olduğu yönündeki tespit ve cezai şart miktarının belirlenmesinde oranlama yapılması isabetli ise de, mülga 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 161 maddesinin son fıkrası gereği indirim yapılması isabetli olmamıştır. Mahkemece takdiri indirim yapılmak sureti yazılı şekilde karar verilmesi bozma sebebidir. Öte yandan davacı vekili dava dilekçesinde; cezai şart borcu olmadığını, ödediği cezai şart miktarının ise ödeme tarihinden itibaren kanuni faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istediği halde mahkemece davacının kısmen borçlu olmadığına ilişkin sadece menfi tespit hükmü kurularak alacağın tahsiline ilişkin istirdat hükmü kurulmadan karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine 07.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yukarıdaki Yargıtay kararından da sarih olarak anlaşılacağı üzere, iş sözleşmelerine de cezai şart hükmünün getirilebileceği kabul edilmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken birçok husus bulunmaktadır. Şöyle ki;

İş sözleşmelerine konulan cezai şartlar, hiçbir surette tek taraflı olarak işçi aleyhine bir durum yaratamaz. Cezai şartların, hakkaniyete ve eşitliğe aykırılık teşkil etmemesi ve işçinin durumunu ağırlaştırıcı şekilde hükümler taşımaması önemlidir.

Örneğin, işçi ve işveren, iki taraf olarak bir iş sözleşmesinin haklı bir neden yokken taraflardan birince feshedilmesi durumundan sözleşmeyi fesheden tarafın belli bir cezai şart ödemesine karar verebilirken; yalnızca işçinin, iş sözleşmesini haklı neden olmadan feshetmesi halinde yalnızca işçinin cezai şartla yükümlü kılınması halinde ilgili cezai şartın, hakkaniyete aykırı olduğu kabul edilebilecektir.

Yargıtay uygulamalarından gördüğümüz üzere Yargıtay, genellikle hakkaniyetin sağlanabilmesi adına, işçi ile işverenin her ikisinin de cezai şartla yükümlü olmasını yeterli görmemekte; ayrıca işçinin işverenden daha az bir cezai şartla yükümlü kılınmasını gerekli görmektedir.

İş sözleşmelerinde cezai şartın kabul edilebilmesi için sözleşme türünün ne olduğu önem arz etmemektedir. Buna göre taraflar, aralarında belirli iş sözleşmesi akdetmiş olsalar bile, cezai şart kabul edebileceklerdir. Belirli iş sözleşmesinde de cezai şarta başvurulmasının sebebi, adı üstünde belirli bir süre için yapılmış ve kabul edilmiş yani, sona erme süresi belli olan bir sözleşme, taraflardan birince süresinden önce feshedilirse, sözleşmeyi fesheden taraf, cezai şartı ödemekle yükümlü olacaktır. Bu kural hem işveren hem de işçi için geçerli olduğu için hakkaniyet ilkesine aykırılık taşımamaktadır.

Ancak, bir borç ilişkisinden kaynaklanan cezai şartta olduğu gibi, hakim, durumun gereklerine göre iş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şartın fazla olduğunu takdir etmişse, cezai şartın miktarını kendiliğinden indirebilecektir.

Belirsiz süreli iş sözleşmelerinde kabul edilen cezai şartların, genellikle sözleşmenin feshedilmesinden ötürü getirilmediğini görmekteyiz. Zira, belirsiz süreli iş sözleşmeleri, adından da anlaşılacağı gibi, sona erme tarihi belli olmayan; eş deyişle, belirli bir süre için yapılmayan sözleşme türleridir. Belirsiz süreli iş sözleşmelerine cezai şart getirilmesinin sebebi genellikle, işverenin, işçinin bilgi ve tecrübesini artırmak amacıyla ücretini ödeyerek işçiye eğitim aldırması, ancak işçinin almış olduğu eğitimi, iş yerinde yapmış olduğu işte kullanmasına fırsat vermeyecek ölçüde iş sözleşmesini erken feshetmesi durumunda karşımıza çıkmaktadır.

Kural olarak, iş sözleşmelerine cezai şartın eklenebilmesi için bu cezai şartın yalnızca işçi aleyhine değil, aynı zamanda işveren aleyhine de olması yani, hem işçi için hem de işveren için eklenmiş olmasının gerekli olduğuna değinmiştik. Ancak, işverenler, uygulamada işçilerin bilgi ve tecrübelerini artırabilmek, bu yolla da işçiden daha fazla verim alabilmek için, işçileri faaliyete başlamadan önce işçileri çalışmış oldukları sektörlere göre çeşitli eğitimlere gönderebilmektedirler. İşverenler, bu eğitim masraflarını kendileri karşılamakta ve eğitimin niteliğine göre, az veya çok olacak şekilde bir ödeme yükümlülüğü altına girebilmektedirler.

Fakat işçi, tüm masrafları işveren tarafından karşılanan eğitimleri aldıktan kısa bir süre sonra tek taraflı olarak üstelikte ortada haklı bir neden bulunmaksızın sözleşmeyi feshederse, işverenin maddi anlamda bir kaybının gündeme geleceği kabul edilmelidir. Zira işveren, işçinin, o iş yerinde uzun bir süre çalışabileceği kanısıyla işçinin tecrübe ve bilgisini artıracak şekilde işçiye eğitim aldırmıştır.

İşçiler, bu eğitimlerin masraflarını kendileri karşılamadığından ötürü, burada cezai şartın yalnızca işçi aleyhine kabul edilmiş olmasında hakkaniyete aykırı herhangi bir durum da bulunmamaktadır.

YARGITAY KARARLARI

T.C.

YARGITAY

22. HUKUK DAİRESİ

E. 2020/1896

K. 2020/6750

T. 15.6.2020

ÖZET : Dava, öğretmen olan işçinin istifa etmesinden kaynaklanan cezai şart istemine ilişkindir. Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersizdir. Cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Cezai şartın işçi ile işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şart, işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olamaz.

Olayda, bozmaya uyan mahkemece %75 hakkaniyet indirimi ve mahsup sonrası tespit edilen cezai şart kabul edilmiş ise de yüzde 75 oranındaki indirim hakkın özünü etkileyecek oranda fahiş olmuştur. Davalı işçinin, davacı işverene ait okulda çalıştığı tarih aralığı , aldığı ücret miktarı ve çalıştığı süre ile işin niteliği nazara alınarak, daha uygun bir indirim yapılması gerekmekte olup açıklanan nedenlerle bu yön gözetilmeden karar verilmesi hatalı olduğundan kararın bozulması gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı-karşı davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, öğretmen olarak çalışan davalı işçinin 07.02.2014 tarihinde haklı bir sebep olmadan istifa yoluyla iş sözleşmesini feshettiğini ileri sürerek, iş sözleşmesinde belirlenen cezai şart alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı işçi, öğretmen olarak 06.02.2014 tarihinde atanması üzerine 07.02.2014 tarihinde istifa etmek zorunda kaldığını, maaşının 6 katı tutarı tazminatının fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne ilişkin verilen karar Dairemizce bozulmuştur. Bozmaya uyan mahkemece yüzde 75 indirim ile cezai şartın kısmen kabulüne ilişkin hüküm kurulmuştur.

Temyiz:

Kararı, davacı ... ... Vakfı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Taraflar arasında, iş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şarta mahkemece uygulanan indirimin miktarı taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.

Cezai şart öğretide, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır (..., ...: Türk Hukukunda Cezai Şart, ... 1963).

Cezai şart 818 Sayılı Borçlar Kanunun 158 – 161. maddeleri arasında, yeni 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 179-182. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir. İş hukuku açısından Borçlar Kanunun sözü edilen hükümlerini uygulamakla birlikte, Dairemizce bazı yönlerden iş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda “İşçi Yararına Yorum İlkesi”nin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir.

Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz.

İşçiye verilen eğitim karşılığı belli bir süre çalışması koşuluna bağlı olarak kararlaştırılan cezai şart tek taraflı olarak değerlendirilemez. İşçiye verilen eğitim bedeli kadar cezai şartın karşılığı bulunmakla eğitim karşılığı cezai şart hükmü belirtilen ölçüler içinde geçerlidir.

Gerek belirli gerekse belirsiz iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Ancak, sözleşmenin süresinden önce feshi koşuluna bağlı cezai şartın geçerli olabilmesi için, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olması zorunludur. Asgari süreli iş sözleşmelerine de aynı şekilde hükümler konulması mümkündür.

Borçlar Kanunu'nun 182. maddesine göre, taraflar cezanın miktarını seçmekte serbesttirler. Buna göre belirli süreli iş sözleşmesinin kalan süresine ait ücretlerinin ya da bunun katlarının ödenmesi gerektiği yönünde ceza miktarı belirlenmesi mümkündür. Böyle bir cezai şart hükmü, Borçlar Kanunu'nun 325. maddesine göre talep konusu yapılabilecek olan sözleşmenin kalan süresine ait ücret isteğinden farklıdır. Bu durum, konuya dair yasal düzenlemenin tekrarı mahiyetinde de değildir. Gerçekten tarafların iradesi özel biçimde cezai şart düzenlemesi yönünde ortaya çıkmış olmakla, iradeye değer verilmeli ve cezai şart hükümlerine göre çözüme gidilmelidir. İşçinin bakiye süre ücreti ölçüt alınarak kararlaştırılmış olan cezai şarttan başka, sözleşmenin kalan süresine ait ücretlerin de Borçlar Kanunu'nun 325. maddesine göre talep edilip edilemeyeceği sorununa değinmek gerekir ki, koşulların varlığı halinde sözleşmenin kalan süresine ait ücretlerin ayrıca talep edilebileceği kabul edilmelidir. Gerçekten, Borçlar Kanununun 158/II maddesine göre, borcun belli zaman ve yerde ifa edilmemesi hali için cezai şart kararlaştırılmışsa, alacaklı hem ifa hem de cezai şartı talep edebilecektir.

818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 161/son (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu182/son) maddesinde ise, fahiş cezai şartın hâkim tarafından tenkis edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. İş hukuku uygulamasında işçi aleyhine cezai şart düzenlemeleri bakımından konunun önemi bir kat daha artmaktadır. Şart ve ceza arasındaki ilişki gözetilerek, işçinin iktisadi açıdan mahvına neden olmayacak çözümlere gidilmelidir. İşçinin belli bir süre çalışması şartına bağlanan cezalardan, sözleşme kapsamında çalışılan ve çalışması gereken sürelere göre oran kurularak indirime gidilmelidir.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesinde “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmü bulunmaktadır. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersizdir. Cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir.

Cezai şartın işçi ile işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şart, işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olamaz. Başka bir anlatımla, işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez.

Somut olayda, Dairemiz bozma ilamı ile mahkeme kararı cezai şarta ilişkin yapılan yüzde 15 indirimin az olduğu işçinin ücreti ve çalışma süresi dikkate alınarak makul bir indirim ile talebin hüküm altına alınması gerekçesi ile bozulmuştur. Her ne kadar davacı ve davalı vekili tarafından emsal gösterilerek bazı kararlar sunulmuş, örneğin Dairemizce incelemesi yapılan 2015-29728 Esas sayılı dosyada yüzde 40 indirim yapılarak kabul edilen cezai şart ile 2015/1226 Esas sayılı dosyada aynı davalıya karşı dava açan bir başka öğretmenin fesih nedeni, henüz okullar açılmadığı için davacı işverenin öğretmen bulmakta çok zorluk yaşamayacağı, işçiyi de iktisadi açıdan zor durumda bırakmamak gibi gerekçelerle taktiren yüzde 50 indirim ile kabul edilen cezai şartın kabulüne ilişkin kararların onandığı anlaşılmaktadır. Cezai şart yönünden her dosya kendi kapsamına ve delil durumuna göre değerlendirilmesi gerektiğinden bu kararların eldeki davada emsal olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bozmaya uyan mahkemece %75 hakkaniyet indirimi ve mahsup sonrası tespit edilen toplam 1.228,72TL cezai şart kabul edilmiş ise de yüzde 75 oranındaki indirim hakkın özünü etkileyecek oranda fahiş olmuştur. Davalı işçinin, davacı işverene ait okulda 01.09.2013- 07.02.2014 tarihleri arasında çalıştığı, aldığı ücret miktarı ve çalıştığı süre ve işin niteliği nazara alınarak, daha uygun bir indirim yapılması gerekmektedir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeple BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 15.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi-K.2019/1627

Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine göre davalıdan satın alınan iş yerinin sözleşmede öngörülen tarihte teslim edilmediğini, sözleşmede sürede teslim edilmeme halinde davalının cezai şart ödeyeceğinin kararlaştırıldığını, davacının geç teslim nedeniyle oluşan zararının tazmini gerektiğini ileri sürerek, 150.000 TL’lik cezai şartın tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava konusu işyerinin geç teslim edilmesinde davalı şirketten kaynaklanan bir kusur bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, taraflar arasında gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapıldığı, bu sözleşmenin taraflara bir taşınmazın satışını talep etme hakkı tanıyan bir sözleşme olduğu, Noterlik Kanunu’nun 60/3 ve 89. maddelerine göre taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerli olması için noterde düzenlenmesinin gerektiği, dava konusu sözleşmenin ise adi yazılı şekilde düzenlendiği, talep konusu cezai şartın dayanağının geçersiz sözleşme olması nedeniyle davacının davalıdan cezai şart talep etme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi hukuka uygundur.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi- K.2021/2045

Davacı vekili, taraflar arasında 16.09.2017 tarihinde imzalanan Gayrimenkul Satışı Ön sözleşmesi protokolü ile davacıya ait taşınmazların satışı konusunda anlaşmaya vardıklarını, davalının sözleşmenin 3.2 maddesindeki şartı yerine getirmediğini, davalı şirketin tüm sözlü uyarılara rağmen edimi yerine getirmekten ısrarlı bir şekilde kaçındığını, bunun üzerine davacının sözleşmedeki ilgili hükümlere dayanarak sözleşmeyi sona erdirdiğini, sözleşmenin feshine neden olan davalının sözleşmenin 4. maddesindeki 500.000,00 TL ceza bedelinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, satış tarihi itibariyle tapulu olan taşınmazların satışına dair sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersiz olduğunu, hukuken geçersiz sözleşmeye istinaden yapılan satış işlemi tümden geçersiz olması nedeni ile kararlaştırılan cezai şartların da geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, cezai şart; asıl borca ilişkin fer’i bir hak olup, geçersiz sözleşmelerde yer alan cezai şartların da geçersiz olduğu, tapuya kayıtlı olan taşınmazlar için düzenlenen adi yazılı sözleşmelere dayanarak tarafların birbirlerinden cezai şart isteyemeyecekleri, taraflar arasında akdedilen 16.09.2017 tarihli sözleşme, taşınmaz satışına ilişkin olup, geçerlilik şartı olan resmi şekilde düzenlenmediği için bu sözleşmede yer alan cezai şarta ilişkin hükümlerin de aynı şekilde geçersiz olacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi hukuka uygundur.