Haksız Tahrik İndirimi Yargıtay Kararı

HAKSIZ EYLEMİ İLK GERÇEKLEŞTİREN SANIK, HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMİNDEN FAYDALANAMAZ.

Ceza Genel Kurulu 2019/202 E. , 2019/655 K.

"İçtihat Metni"

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Ağır Ceza

Sayısı : 44-52

Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık ...'nın TCK'nın 81/1, 35/2, 53/1, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 11 yıl 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2016 tarihli ve 74-23 sayılı hükmün katılan vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 04.10.2017 tarih ve 1800-3040 sayı ile;

"...

1- Katılan ... ile sanık ... arasında önceye dayalı husumetin bulunması, olay günü yine kavga ettiklerinin bu kavga sırasında birbirlerine hakaret ettiklerinin tanık beyanları ile tespit edilmesi ve Mahkeme tarafından gerekçede kabul edilmesi, karşılıklı hakaretler sonucunda evinden aşağıya inen ...'nin ...'yu bıçakladığı sırada kendisinin de yüzünden BTM ile iyileşir şekilde yaralandığının rapor ile belirlenmesi, iddianamede ilk hakaretin katılan sanık ...'dan geldiği yönünde anlatım var iken gerekçeli kararda ilk hakaretin sanık ...'den geldiğinin kabul edilmesi, ancak hangi delile istinaden böyle kabul edildiğinin gerekçede gösterilmemesi, bu durumda olayda ilk haksız hareketin kimden geldiğinin tam olarak tespit edilememesi hususları karşısında sanık hakkında asgari düzeyde tahrik indirimi uygulanması gerekirken yazılı gerekçe ile uygulanmayarak fazla ceza verilmesi,

2- 24.11.2015 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin iptal edilen bölümlerinin değerlendirilmesi zorunluluğu,"

Nedenlerinden bozulmasına karar verilmiştir.

(2) numaralı bozma nedenine uyan Yerel Mahkeme ise 29.11.2017 tarih ve 44-52 sayı ile;

"...Mahkememizce verilen 24.02.2016 tarih ve 74-23 sayılı kararın gerekçe kısmının 9. sayfasında, '2- Bu aşamadan sonra olayda haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediği ile ilgili olarak;

Katılan ve sanık arasında önceye dayalı kız alıp verme meselesinden kaynaklanan bir husumetin bulunduğu, tarafların bu nedenle sık sık tartışma yaptıkları hususunda kuşku yoktur. Olay günü başlayan ve yaralama ile neticelenen olayda ise her ne kadar sanık ... aksini iddia etse de katılan ...'nun aşamalarda değişmeyen ısrarlı anlatımları ve sanık ... ile beraber yaşayan diğer sanık ...'ın olaydan sonra 03.08.2015 tarihinde Kollukta ve 15.10.2015 tarihinde Savcılıkta alınan ilk beyanlarında belirttiği üzere hakaret içeren ilk sözlerin sanık ... tarafından sarf edildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar ... Mahkememizde alınan beyanında ...'ın hakaret ettiğini ancak ...'nin hakaret ettiğini ise duymadığını ifade etmiş olsa da bu anlatımının beraber yaşadığı insan olan ...'yı suçtan kurtarmaya matuf olduğu değerlendirilmiş, ...'nin alınan sonraki beyanına bu nedenle itibar edilmemiştir.

Bu anlamda haksız tahrik hükümlerinin olayda uygulanma olasılığı bulunmamaktadır. Çünkü katılan tarafından sanığa yönelik yapılmış haksız bir hareket bulunmamaktadır. Bu husus dosya kapsamında mevcut beyanlar ile de sabittir. Her ne kadar sanık, katılanın kendisine hakaret ettiğine dair savunmada bulunmuş ise de sanık ... ile katılan ... arasında gerçekleşen yaralama olayı sırasında, ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklanıyor olması ve sanık üzerinde katılandan kaynaklanan herhangi bir haksız eylemin oluşturduğu etkinin bulunmadığı değerlendirilerek ilgili kanun maddesi tatbik edilmemiştir.' belirtilen gerekçelerle somut olayda sanık ... lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmamasının nedenleri tartışılmış olup Mahkememizce verilen 24.02.2016 tarihli ve 74-23 sayılı kararda yukarıda zikredilen gerekçelerle, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 04.10.2017 tarihli ve 1800-3040 sayılı bozma ilamına CMK'nın 307. maddesi gereğince direnilmesine karar vermek gerekmiştir." gerekçesiyle (1) numaralı bozma nedenine direnerek önceki hüküm gibi sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.03.2018 tarihli ve 1905 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.03.2019 tarih ve 4606-1669 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık ... hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüs, hakaret ve tehdit suçlarından verilen beraat kararları; sanık ... hakkında hakaret ve kasten yaralama suçlarından verilen düşme kararları; sanık ... hakkında hakaret suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığı kararı Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Kasten öldürme suçuna teşebbüsün sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

23.07.2015 tarihli olay yeri inceleme raporunda; Yalvaç ilçesi, ... köyünde bıçakla yaralama olayı olduğunun öğrenilmesi üzerine olay yerine gidilerek asayiş ekiplerinden alınan bilgiler ve çevrede yapılan araştırmalarda; ... ile ... arasında çıkan tartışmada ... tarafından bıçaklanan ...’ın tedavi amacıyla hastaneye gönderildiği, ...’nın yakalanarak Yalvaç İlçe Jandarma Komutanlığına götürüldüğü, olayda kullanılan bıçağın da jandarma komutanlığında olduğu, olayın köyün içinde kahveler bölgesindeki sokak arasında meydana geldiği, parke taşı döşeli, eğimli yolun ortasında 60x70 cm ebadında kısmen kurumuş kan lekesi görüldüğü, toplu kan grubunun alt kısmında yaklaşık 10-15 adet 1-1,5 cm büyüklüğünde damla damla kan lekelerinin olduğu, olay yerini ve çevresini görebilecek güvenlik kamerasının bulunmadığı, suçta kullanılan bıçak üzerinde parmak izi tespit edilemediğinin belirtildiği,

23.07.2015 tarihli rıza ile muhafaza altına alma tutanağında; sanık Menkşe Tahta tarafından suçta kullanıldığı belirtilerek görevlilere teslim edilen bıçağın muhafaza altına alındığının bildirildiği,

Yalvaç Devlet Hastanesince katılan ... hakkında düzenlenen 24.07.2015 tarihli raporda; katılanın bıçak ile yaralanma nedeniyle 112 tarafından getirildiği, katılanın bilincinin açık, koopere, viral bulguların stabil olduğu, sol taraf deltoid kas arka yüzünde yaklaşık 2 cm genişliğinde en az 3-4 cm derinliğinde düzgün kenarlı kesi, sol biseps kasının yan yüz orta seviyede yaklaşık 2 cm genişliğinde deriyi kateden yağ dokuya ulaşmayan düzgün kenarlı kesi, sol göğsün toraks yan yüzde 5. kosta seviyesinde gövdeyle birleştiği yerde yaklaşık 2 cm genişliğinde en az 5-6 cm derinliğinde toraksa penetre olabilecek düzgün kenarlı kesi, sol göğüs üst dış kadranda yaklaşık 1,5 cm genişliğinde 3-4 cm derinliğinde düzgün kenarlı kesi, batın sol üst kadranda kosta sınırının hemen altında yaklaşık 1 cm genişliğinde deriye paralel ilerleyen yaklaşık 4-5 cm derinliğinde düzgün kenarlı kesi görüldüğü, sol akciğer sesinin, sağ akciğere göre daha derinden geldiği ve daha az olarak saptandığı, toraks BT’de az miktarda hemopnömotoraks saptandığı, hayati tehlikesi bulunan katılanın göğüs cerrahı olan merkezde gözlenmesi amacıyla Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildiğinin belirtildiği,

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından düzenlenen 31.08.2015 tarihli bilirkişi raporunda; katılanın yaralanması hemopnömotoraksa (göğüs boşluğunda kan ve hava bulunması) yol açtığından yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, vücutta birden fazla kırık olması nedeniyle skorlama yapılarak tanımlanan iki adet kaburga kırığının hayat fonksiyonlarını orta (3) derecede etkileyecek nitelikte olduğu tespitlerine yer verildiği,

Yalvaç Devlet Hastanesince sanık ... hakkında düzenlenen 23.07.2015 tarihli raporda; sanığın sol yanağında 1 cm çapında şişlik olduğu, başkaca lezyon bulunmadığı, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtildiği,

Antalya Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 06.08.2015 tarihli ekspertiz raporunda; tetkik için gönderilen ahşap saplı, sol yüzeyinde "CAKKIDI" ibaresi ve her iki yüzeyinde işlemeler bulunan, 10,4 cm uzunluğunda, oluksuz, kesici ve delici vasıfta, tek ağızlı, sivri uçlu ve sivri ucu yukarı meyilli, sırtı küt namluya sahip, el yardımıyla açılan, namlusunu sapa sabitleme tertibatını haiz bıçağın, imal durumu, tip ve nitelikleri bakımından 6136 sayılı Kanun’a göre yasak niteliğini haiz olmadığına dair değerlendirmede bulunulduğu,

Anlaşılmaktadır.

Katılan ... Kollukta; yakın komşusu olan sanık ...’nın kardeşi Doğan ile kızı ...’nin evli olduklarını, sanıkla uzun süredir aralarının iyi olmadığını, sanığın kendisini her gördüğünde tehdit ve hakaret içerikli sözler sarf ettiğini, kızı ve damadının hatırına o zamana kadar şikâyetçi olmadığını, olay günü işten geldikten sonra evinin önünde komşuları ...ve ... ile birlikte konuşuyorken sanık ...’nin koşarak yanlarına geldiğini ve kendisine hitaben “Orospular, kızların ve sen de orospusunuz. Eviniz gazino gibi, giren çıkan belli değil. Anası babası belirsiz orospular. Bunu sana koymayacağım” diyerek kolunun içindeki bıçağı çıkarıp önce göğsüne ve sonra vücuduna 4-5 sefer vurduğunu, yere düştüğünü, bunun üzerine sanık ...’nin olay yerinden ayrıldığını, yanında bulunan komşularının yüzünü yıkadıklarını, olay yerine gelen ambulans ile hastaneye götürüldüğünü, sanıktan şikâyetçi olduğunu,

Kollukta müşteki-şüpheli sıfatıyla önceki ifadesinden farklı olarak; sanık ...’nin olay anında tam karşılarında bulunan evindeyken “Orospu, kahpe, kendini satıp satıp çocuklarını besliyorsun” dediğini, sonra yüzüne tükürdüğünü ve “Ben seni komayacağım” dediğini, kendisinin de sanığı koluyla itekleyerek “Git başımdan” dediğini, o sırada evde bulunan sanığın eşi ...’ın da yanlarına geldiğini, sanığın cebinden çıkardığı bıçakla kendisini yaraladığını, kendisini sanıkla birlikte eşi ...’ın aynı bıçakla sırayla yaraladıklarını, her ikisinden de şikâyetçi olduğunu,

Savcılıkta önceki ifadelerinden farklı ve ek olarak; Kolluktaki ilk ifadesini kabul etmediğini, ikinci ifadesini aynen kabul ettiğini, kızı ...’nin görümcesi olan sanık ... ile aralarında, kızını yaklaşık 8 yıldır evine göndermemeleri nedeniyle geçimsizlik olduğunu, olay anında bulunduğu yer ile sanığın evi arasında 4-5 metre mesafe olduğunu, aradan yol geçtiğini, sanık ...'nin, evinin balkonundan kendisine hitaben “Kırık dölü, babası belirsiz orospu, senin ölümün benim elimden olacak” dediğini ve aşağıya inip yanına geldiğini, yine sinkaflı şekilde hakaret etttiğini, koluna sıkıştırmış olduğu bıçağı çıkararak üzerine yürüdüğünü, yüzüne tükürüp bıçakla vurmaya başladığını, o sırada sanığın yanında bulunan eşi ...’ın da bıçağı alarak kendisine vurduğunu, toplam 6 adet bıçak yarası oluştuğunu, sanık ...’nin “Kalk evine git, orada yat öl. Kimse görmesin seni” dediğini, daha sonra kendini kaybettiğini, gözünü açtığında hastanede olduğunu, 12 gün tedavi gördükten sonra taburcu edildiğini, sanık ...’nin beyanlarını kabul etmediğini, sanığın üzerine doğru yürüdüğü için onu eliyle ittirdiğini, kesinlikle yüzünü tırnaklamadığını ve sanığa hakaret etmediğini,

Tanık ... Kollukta; olay yerine yakın bir yerde bakkal dükkanı işlettiğini, sanık ... ile katılan ...’nun komşuları olduğunu, olay günü sanık ...’nin evinden, sokakta bakkala yakın bir yerde komşuları ile oturmakta olan katılan ...’ya “Hayvan, siz insan değilsiniz” dediğini, katılanın da “Sen öylesin” diye cevap verdiğini, sanık ...’nin konuşmaya başladıktan sonra susturulamadığını, tartışmadan yaklaşık 10 dakika sonra sanığın evinden sokağa indiğini, katılanla arasında ağız kavgasının devam ettiğini, kendisinin bakkalın içinde olduğunu, dışarı çıkmadığını, bir süre sessizlik olduktan sonra katılanın “Şahit olun” diye bağırdığını, sanığın evine yürüyerek gittiğini, sanık eve giderken eşi ...’nin sanığa “Eve gir” dediğini, sonunda dayanamayarak dışarı çıktığını, katılanı yerde yatarken gördüğünü, elinde kan olduğunu, bıçaklama anını görmediğini,

Mahkemede Kolluktaki ifadesinden farklı olarak; olay günü sanık ...’nin evinde, katılan ...’nun da sokakta olduklarını, aralarında hakaret türü sözlü atışma yaşandığını ancak net olarak hatırlamadığını,

Tanık Şerife Kaya Kollukta; olay günü tanık ...’a ait bakkal dükkânının önünde katılan ... ve tanık Ayşe Demir’le birlikte oturduklarını, sanık ...’nin evinden katılan ...’ya hakaret ve tehdit içerikli sözler söylediğini, ne söylediğini tam olarak hatırlamadığını, katılan ...’nun da aynı şekilde sanığa cevap verdiğini, akşam namazı geçiyor diyerek yanlarından ayrılıp evine gittiği için bıçaklama anını görmediğini,

Tanık ...Kollukta; katılan ... ile sokakta oturduklarını, katılan ile sanık ...'nin ağız kavgası ettiklerini, sanığın evinden aşağıya indiğini, yanında eşi ...’nin de bulunduğunu, bağrışmalar üzerine torununu alarak evine gittiğini, olay anını görmediğini,

Tanık ... aşamalarda; olay günü evinden çıktığı sırada kahvehane tarafında katılan ...’yu yerde yatarken gördüğünü, bayıldığını zannettiğini, yüzünü yıkadığı sırada katılanın “Elimde kan var. Üzerine değmesin. Beni ... bıçakladı” dediğini, olay anını görmediğini,

Tanık Perihan Gülcan Kollukta; olay günü birkaç kadınla birlikte tanık ...’ın bakkal dükkânının önünde oturduğunu, fazla oturmadan evine gittiğini, giderken sanık ...’nin evinden seslendiğini duyduğunu, kime ne söylediğini anlamadığını, küfür ve hakaret duymadığını, bıçaklama anını görmediğini,

Tanık ... aşamalarda; katılan ...’nun eşi olduğunu, olay günü Antalya’da olduğu için yaşananları görmediğini, kızı ... ile sanık ...’nin ağabeyinin evli olduklarını, kızlarını yaklaşık 7 yıldır kendilerine göstermediklerini, bu nedenle sanık ve ailesiyle aralarında husumet bulunduğunu, olaydan önce de eşi ... ile sanık ... arasında tartışmalar yaşandığını,

İnceleme dışı sanık ... Kollukta “bilgisine başvurulan” sıfatıyla; olay tarihinde saat 21.00 sıralarında ... köyünde bulunan evinde, boşandığı ancak birlikte yaşamaya devam ettiği eşi ... ile birlikte oturduklarını, köyde “Desten” lakabıyla bilinen katılan ...’nun aynı sokakta evlerinin karşısında oturduğunu, eşi sanık ...’nin evden katılana doğru “Kırık dölü, babası belirsiz” diye bağırdığını, katılan ...’nun cevap vermediğini, ardından tartışmaların devam etmesi üzerine katılanın da karşılık verdiğini, eşi sanık ...’nin evden aşağıya inerek katılanın yanına gittiğini, katılanla sanığın birbirlerine girdiklerini, hemen aşağıya inerek sanıkla katılanı ayırıp eşine evine gitmesini söylediğini, eşi ...’nin elinde kahverengi saplı bıçak gördüğünü, eşine sorduğunda katılanı bıçakladığını söylediğini, yerde yatan katılan ...’nun da “Şahit olun, kan akıyor, şahit olun” diye bağırdığını, bıçağın evlerinde bulunan bıçak olduğunu, evden çıkarken eşinin gizleyerek yanına almış olduğunu,

Kollukta müdafi olmadan şüpheli sıfatıyla; sanık ... ile 2010 yılında boşandıklarını ancak birlikte yaşamaya devam ettiklerini, olay anında evde çiçek suladığını, katılan ...’nun yol kenarında kaldırım üzerinde oturduğunu, sanığın yol kenarında oturmakta olan katılana “Kırık dölü, anası babası belirsiz” dediğini, katılan ...’nun da “Köpek ürür ağzını yorar” diye karşılık verdiğini, katılanın bu lafı üzerine sanığın evden çıkarak aşağıya indiğini, kavga sesi üzerine kendisinin de sokağa çıktığını, katılan ...’nun elini sanığın ağzına sokmuş hâlde kavga ettiklerini, katılanın sanığı altına aldığını, hemen kavgayı ayırmaya çalıştığını, sanığı alarak eve götürdüğünü, sanığın elinde bıçak gördüğünü ancak katılanı bıçakladığını görmediğini, katılanın ayağa kalkarak 5-10 metre yürüdüğünü ve “Komşular şahit olun, ... beni bıçakladı” diye bağırdığını,

Cumhuriyet Başsavcılığında şüpheli sıfatıyla müdafi eşliğinde; önceki ifadelerini tekrar ettiğini, katılan ...’nun kızı ...’nin, eşi ...’nin ailesinde gelin olduğunu, ...’nin 7 yıldır ailesine gönderilmemesi nedeniyle iki aile arasında geçimsizlik bulunduğunu, katılanla sanığın birbirleriyle konuşmadıklarını, olaydan bir yıl önce de elma toplama sırasında aralarında yine münakaşa yaşandığını, ancak aralarındaki husumetin birbirlerini öldürecek boyutta olmadığını, olay günü evinin damında çiçek suladığını, eşi ...’nin, o sırada yol kenarında oturmakta olan katılan ...’ya “Kırık dölü, annesi babası belirsiz” dediğini, katılan ...’nun da “Köpek ürür ağzını yorar” dediğini, bunun üzerine olayların önceki ifadelerinde belirttiği şekilde yaşandığını,

Tutuklama talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde müdafi eşliğinde önceki ifadelerinden farklı olarak; olay günü evinde bulunduğu sırada eşi sanık ...’nin, evlerinin önüne gelip kaldırıma oturan katılan ...’yu görmesi üzerine “Yine bu kadın geldi” diye söylendiğini, bir süre sonra sanık ile katılan arasında ağız dalaşı başladığını, ilk olarak katılan ...’nun, yörelerinde hırsız anlamında kullanılan “Cevizci” tabirini kullanarak eşi sanığa laf attığını, bunun üzerine sanığa “Uyma ...’ya” dediğini, bir süre sonra sanık ...’nin evden aşağıya indiğini, bıçaklama olayından sonra eşi sanık ...’ye ne yaptığını sorduğunda “Yaptım işte. Sürekli beni dövüp duracak mıydı” dediğini,

Mahkemede sanık sıfatıyla; tartışmanın katılan ... hakaret ettikten sonra başladığını, sanık ...’nin hakaret ettiğini duymadığını, Kolluk ve Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadeleriyle oluşan çelişki sorulduğunda, Mahkeme huzurundaki beyanlarının doğru olduğunu,

İfade etmişlerdir.

Sanık aşamalarda; katılan ...’yla komşu olduklarını, aynı sokakta karşı evlerde oturduklarını, aralarında önceye dayalı husumet bulunduğunu, bu husumetin neden kaynaklandığını bilmediğini, katılanın kızı ...’nin gelinleri olduğunu, kardeşi ile evli olan ...’nin katılan görüştürülüp görüştürülmediğini bilmediğini, zira evlerinin ayrı olduğunu, katılan ...’nun fizik olarak kendisinden güçlü olduğunu ve kendisini nerede görse hakaret ve tehdit içerikli sözler söylediğini, olay tarihinden bir gün önce yine katılanla arasında münakaşa yaşandığını, katılanın kendisini dövmeye çalıştığını, 23.07.2015 tarihinde saat 21.00 sıralarında evde boşandığı eşi ... ile birlikte otururken katılan ...’nun dışardan “Karaağaçlarda satıldın, dışarı çık” diye bağırdığını, bunun üzerine katılana “Kırık dölü, babası belirsiz” gibi sözlerle karşılık verdiğini, katılanın hakaret etmesi üzerine sinir hastası da olduğu için dayanamayarak aşağıya indiğini, bir gün önce yaşananları da düşünerek yanına bıçak aldığını, aşağı indiğinde katılanın birden üzerine saldırarak eliyle yüzünü tırmaladığını, kendisini savunma amacıyla eline aldığı bıçağı rastgele salladığını, nasıl olduysa bıçağın katılana isabet ettiğini, bıçağı bir kez salladığını, katılanın vücudunda kan görmesi üzerine “Komşular yetişin ... beni bıçakladı” diye bağırdığını ve biraz yürüdükten sonra yere düştüğünü, bıçaklama olayı yaşandıktan sonra yanlarına gelen boşandığı eşi ...’ın kendisini eve götürdüğünü, ...'nin “Delirdin mi sen, ne yapıyosun?” diye sorması üzerine, “Artık yeter, beni hep o mu dövsün” dediğini, katılanın bir daha kendisine karşı böyle bir eylemde bulunmaması için olayı gerçekleştirdiğini, üzerine atılı suçu bu şekilde kabul ettiğini,

Savunmuştur.

İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir. (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.)

Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir. (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.)

Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK'nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik;

"Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,

b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,

d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, 765 sayılı Kanun'da yer alan "ağır – hafif tahrik" ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından makul bir indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.

Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun yek diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yalvaç ilçesi, ... köyünde karşılıklı evlerde oturan sanık ... ile katılan ...’ın komşu oldukları, sanık ...’nin aynı zamanda katılanın kızı ...’nin de görümcesi olduğu, ...’nin, katılan ve ailesiyle görüşmesine müsaade edilmemesi nedeniyle sanık ile katılan arasında husumet bulunduğu, olay öncesinde de aynı nedenle sanık ile katılan arasında zaman zaman ağız münakaşası yaşandığı, 23.07.2015 tarihinde saat 21.00 sıralarında katılan ...’nun, evinin yakınında bulunan bakkal dükkânının önünde komşuları ile birlikte oturduğu, o esnada evinin balkonunda bulunan sanık ... ile katılan ... arasında ağız münakaşası yaşanmaya başladığı ve birbirlerine karşılıklı olarak hakaret ettikleri, sanık ...’nin evden aldığı bıçağı koluyla kıyafetinin arasına gizleyerek katılan ...’nun yanına gittiği, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine katılanın, sanığın yüzünü tırnakları ile çizdiği, sanığın da gizlediği bıçağı çıkararak katılanı sol koltuk altına denk gelecek şekilde 6 kez bıçaklayarak hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı olayda;

Katılanın aşamalardaki istikrarlı beyanlarında, tanık ...’a ait bakkal dükkânının önünde komşularıyla birlikte oturduğu sırada, evinin balkonunda bulunan sanığın kendisine hitaben “Kırık dölü, babası belirsiz” şeklinde sözler söyleyerek hakaret ettiğini, bunun üzerine kendisinin de sanığa karşılık verdiğini beyan etmesi, katılanın bu beyanının tanıklar ... ve Şerife Kaya’nın Kollukta verdikleri ilk ifadeleriyle de doğrulanması, sanık ... ile boşanmasına rağmen aynı evde yaşamaya devam eden inceleme dışı sanık ...’ın da Kollukta “bilgisine başvurulan” ve “şüpheli” sıfatlarıyla; Cumhuriyet Başsavcılığında “şüpheli” sıfatıyla müdafi eşliğinde vermiş olduğu ifadelerinde, ilk olarak sanık ...’nin katılana “Kırık dölü, anası, babası belirsiz” diyerek hakaret ettiğini belirtmesi karşısında; olay öncesi katılana hakaret etmek suretiyle ilk haksız hareketin sanık ...’den geldiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Katılan ...’nun da “Köpek ürür ağzını yorar. Karaağaçlarda satıldın. Dışarı çık” gibi sözlerle sanığa karşılık verdiği ve tartışma sırasında sanık ...'nin yüzünü tırnaklarıyla çizdiği anlaşılmış ise de sanığın başlangıçtaki ve tartışma sırasındaki haksız söz ve davranışlarına karşılık olarak katılanın gösterdiği bu tepkisinde tahrik hükümleri yönünden orantısızlık olmayıp, etki tepki arasındaki dengenin sanık lehine bozulmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle Yerel Mahkemece sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, usul ve Kanun’a uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinin 29.11.2017 tarihli ve 44-52 sayılı kararında, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığına dair direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA, diğer yönleri usul ve Kanun'a uygun olan direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.11.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

KARARA İLİŞKİN YORUMUMUZ;

Haksız eylemi ilk gerçekleştiren sanığın, haksız tahrik indiriminden yararlanamaması oldukça mantıklıdır. Zira sanık, olayın meydana gelmesine ilk eylemi gerçekleştirerek zaten kendisi sebebiyet vermiştir.

Haksız tahrik indirimi ancak haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlenmesi durumunda söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla haksız tahrik indiriminden faydalanabilmek için

Haksız bir fiil olmalıdır.

Bu haksız fiil hiddet veya şiddetli eleme neden olmalıdır.

Haksız fiilin neden olduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle suç işlenmelidir.

Suç haksız fiilin failine karşı işlenmelidir.

Haksız tahrik indiriminden yararlanabilmenin en önemli koşulu, haksız fiilin neden olduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle suçun işlenmiş olmasıdır. Somut olayda A kişisi, ilk eylemi kendisi gerçekleştirdiğinden haksız tahrik indiriminden yararlanamaması oldukça mantıklıdır.