İdare Mahkemesine Cevap Dilekçesi Örneği

                                        ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİNE

DOSYA NO : 2023/****

DAVACI :

VEKİLİ : Av. Gizem Gül UZUN

                                                                        Sahabiye Mah., Teoman Sk., Avukatlar İş Hanı, Bina No:9, Kat:5, Daire No:501, Kocasinan/ KAYSERİ

DAVALILAR : 1- İçişleri Bakanlığı/ ANKARA

                                                                            DETSİS NO:24312041

                                                                        2- Jandarma Genel Komutanlığı (UETS ADRESİ)

                                                                            Beştepe Mah., 8. Sk., No:47, Yenimahalle/ ANKARA

VEKİLİ :

KONU : Davalıların ikinci savunma dilekçesine karşı beyanlarımızı içerir dilekçemizdir.

AÇIKLAMALAR :

Müvekkil, T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı tarafından 2023 yılı sözleşmeli uzman erbaş jandarma temini kapsamında yapılan sınava 2022 KPSS puanıyla başvuru yapmıştır. Müvekkilin söz konusu başvurusu davalı idarece kabul edilmiştir.

Müvekkil, yazılı sınava 11/11/2022 tarihi saat 10:00' da katılmak üzere gerekli belgelerler hazır bulunmuştur.

Müvekkil yazılı sınavı, ekte sunacağımız sınav sonuncundan da anlaşılacağı üzere başarıyla kazanmıştır.

Akabinde müvekkil genel sağlık şartını karşıladığını bildirir şekilde Kayseri Şehir Hastanesinden heyet raporu almıştır. Heyet tarafından oy birliği ile müvekkilin sözleşmeli uzman erbaş jandarma olabileceğine yönelik rapor tanzim edilmiştir. İlgili heyet raporu, müvekkil tarafından Jandarma Genel Komutanlığına teslim edilmiştir.

Ardından müvekkil önce spor müsabakalarını başarıyla geçmiş ve sözlü mülakat aşamasına girmeye hak kazanmıştır. Sözlü mülakat aşamasını da geçerek ilgili sınavı "asil" olarak kazanmıştır. Müvekkil, Jandarma İl Komutanlığı tarafından hastaneye sevk edilmiş ve heyetten yine uzman erbaş jandarma olacağına ilişkin heyet raporunu alınmıştır.

Bunun üzerine müvekkil, atama ve bekleme sürecine girmiştir. Bekleyiş sürecinde üçüncü atama mesajlarına yaklaşık bir ay kala, 18/09/2023 tarihinde müvekkilin Uzman Erbaş Yönetmeliğinde belirtilen 2. Bölüm, 6. Madde (g) fıkrası temin şartını sağlamadığından bahisle ilgili adaylık başvurusu davalı idarece sonlandırılmıştır.

Davalı idarece tesis edilen hukuka aykırı idari işlem sebebiyle işbu derdest davanın görülmesine başlanılmış olup; tarafımızca işbu haksız idari işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali ile maddi tazminat talepli tam yargı davasına ilişkin taleplerimizi ilettiğimiz dilekçelerimiz Sayın Mahkemenize sunulmuştur.

Davalı tarafın, ikinci savunma dilekçesini Sayın Mahkemenize ibraz etmesi ile birlikte; işbu yargılamadaki dilekçelerin teatisi aşaması sonlanmış olup; tarafımızca, davalının vermiş olduğu ikinci savunma dilekçesine karşı beyanlarımızı iletme zorunluluğu hasıl olmuştur. Şöyle ki;

Davalı, vermiş olduğu ikinci savunma dilekçesinde jandarma uzman erbaş temini faaliyetinin 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu ve Uzman Erbaş Yönetmeliği esasları doğrultusunda yürütüldüğünü ifade etmiştir.

Müvekkilin yazılı sınav, fiziki kabiliyet değerlendirme testi ve mülakat sınavından oluşan seçme sınavlarını icra edip; olumlu sağlık raporunu almasının ardından ise söz konusu mevzuat hükümlerine göre hakkında güvenlik soruşturması yürütüldüğünü ve işbu güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması sebebiyle de jandarma uzman erbaş adaylığının sona erdirildiği belirtilmiştir.

Zira müvekkil hakkında daha önceden hapis cezasının ertelenmesi ve HAGB kararı ile sonuçlandırılan ceza yargılamalarının buna etken olduğu ifade edilmiş; bu sebeple de müvekkil hakkında istihbari nitelikte olumsuz not bulunduğu söylenmiştir.

HUKUKUN NE DENLİ ADALETE UYGUN OLDUĞU KENDİSİNİ, KANUNLARIN VARLIĞI İLE DEĞİL; KANUNLARIN SOMUT OLAYA UYGUN OLARAK KULLANILIP KULLANILMADIĞI İLE GÖSTERMEKTEDİR. YÜRÜTME ORGANI İÇERİSİNDE KALAN İDARE NEZDİNDE, HAKKINDA MAHKUMİYET HÜKMÜ VERİLEN KİŞİ İLE HAGB VERİLEN KİŞİNİN DURUMU AYNI OLMAMALIDIR. HAGB KARARININ MAHKUMİYET HÜKMÜ GİBİ DEĞERLENDİRİLEREK İŞLEM TESİS EDİLMESİ, YARGI ORGANI TARAFINDAN VERİLEN KARARLARIN FARKLI NİTELİKLERİNİ GÖZ ARDI ETMEK DEMEKTİR.

Davalı, sunmuş olduğu ikinci savunma dilekçesinde her ne kadar idarenin bağlı yetkisi gereğince mevzuatta yer alan hükümlere göre karar vermesinin zorunlu olduğunu belirtmişse de; idarece verilen kararlar tartışılmaz değildir ve işbu somut olayda olduğu gibi bir yargılamanın konusu haline getirilebilmektedir. Aksi halin varlığını kabul etmek; idarenin tesis etmiş olduğu işlemlerin, yargılama faaliyetinden münezzeh olduğu sonucunu doğuracaktır ki, bu durum hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz.

Hukuk devleti, yürürlüğe konulmuş olan kanunların devlet tarafından da yani devletin yürütme organı içerisinde kalan idari makamlarında işbu kanunlarla bağlı olması demektir. İşbu yargılamada tarafımızca karşı çıkılan husus, kanunlarca kabul edilmiş olan hükümler olmamakla birlikte; ilgili hükümler uygulanırken temel ve insani haklara riayet edilmemesidir.

Nitekim, kanunlar uygulanırken yorum ilkeleri göz önünde bulundurulmalı ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Bir ceza yargılamasında mahkumiyet hükmü alan bir kimse ile, mahkumiyet hükmü dışında lehe hükümlere başvurulmasının gerekli görüldüğü ve cezası HAGB, hapis cezasının ertelenmesi gibi yaptırımlara çevrilen bir kimsenin durumu aynı olmamalıdır.

Mahkumiyet hükmü alan kişi ile, hakkında HAGB ve hapis cezasının ertelenmesi gibi kararlar verilen bir kimsenin, idare nezdinde aynı olumsuz istihbari nota sahip olmasının eşitlik ilkesine zarar verdiği ve hakkaniyetle bağdaşmadığı ortadadır. Bu durumun bir diğer yönü ise, durumu örnek mukabilinde karşılaştırılan her iki kişinin, yargı organları olan mahkemelerce verilen kararların idare nezdinde anlamsızlaşmasında yatmaktadır. Zira idare, ayrı durumda bulunan her iki kimseyi aynı olumsuz notla değerlendirirken bir nevi yargı mercileri tarafından verilen kararların, ayrı ayrı olarak sahip oldukları farklı nitelikleri göz ardı etmekte; sanki her iki karar da mahkumiyet kararıymış gibi bu kimseleri aynı statüde değerlendirmektedir.

İfade etmek istediğimiz husus şudur ki; mahkumiyet kararı ile HAGB ve hapis cezasının ertelenmesi kararlarının arasında nitelik olarak bir fark bulunduğu ve bu farkların, kendisini idare tarafından tesis edilen işlemlerde göstermesi gerekliliğidir. Aksi halde yargı tarafından verilen kararların kendine has özelliklerinin bir anlamı kalmayacak ve sadece kişilerin hürriyetlerinin bağlanıp bağlanmaması noktasıyla sınırlı kalacaktır. Ancak Sayın Mahkemenizin de takdirinde olacağı üzere, Türk Milleti adına verilen yüce kararların, hayatın her alanında kendisini gösterme zorunluluğu bulunmakta olup; verilen kararlar sadece ceza infazı ile sınırlı değildir. İşbu sebeple, davalı idare tarafından verilen hukuka aykırı karar; sadece müvekkilimizin istediği statüye ulaşmasının engellenmesi noktasında değil; yapılan yargılama faaliyeti sonunda verilen HAGB ve hapis cezasının ertelenmesi kararlarının etkinliğini yitirmesinde de kendisini göstermektedir. HAGB kararının özelliğine değinecek olursak;

HAGB kararları, kişi hakkında ceza anlamında bir hüküm ve sonuç doğurmaz.

HAGB kararları bir hüküm niteliğinde olmadığından ötürü bu kararlar istinaf ve temyiz edilemez; bu kararlara karşı yalnızca itiraz edilebilir.

HAGB kararları adli sicil kaydında görünmez.

HAGB kararında öngörülen süre geçtikten sonra ceza dava dosyası düşmektedir.

Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere, müvekkil hakkında yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına dayanak olarak gösterilen HAGB kararı, adli sicilde dahi görülmemektedir. İlgili karar, yalnızca hakim ve savcılar tarafında görülebilmektedir. Kaldı ki HAGB kararları, ceza muhakemesi hukukunda gerçek anlamda bir hüküm kabul edilmemektedir. Bir hüküm niteliğinde dahi kabul edilmeyen, kişilerin adli sicillerini dahi olumsuz etkilemeyen bu karar sebebiyle müvekkilin geleceğe yönelik olarak hayalini kurduğu çok sevdiği mesleğinden ayrı kalması hukuka aykırıdır.

Zira güvenlik soruşturması sırasında HAGB kararlarına erişim sağlanamamakta olup; keza HAGB kararları adli sicilde değil; ayrı bir sicilde tutulmaktadır.

HUKUKUMUZDA HAGB KARARLARI SEBEBİYLE GÜVENLİK SORUŞTURMASININ OLUMSUZ SONUÇLANMASI VE KİŞİLERİN MEMURİYET GİBİ KAMUSAL GÖREVLERİ İCRA EDEMEMESİ SONUÇLARINA KARŞI DANIŞTAY TARAFINDAN VERİLEN İPTAL KARARLARI GİDEREK ARTMAKTA; HUKUKUMUZDA BU YÖNDE İÇTİHAT GELİŞMEKTEDİR. ZİRA GÜVENLİK SORUŞTURMASININ BU SEBEPTEN OLUMSUZ SONUÇLANDIRILMIŞ OLMASI NEDENİYLE TESİS EDİLEN İDARİ İŞLEMLER BİRÇOK ANLAMDA KİŞİLERİN MAĞDURİYETİNE SEBEP OLMAKTADIR.

Devletin, yasama, yürütme ve yargı şeklinde üç organı bulunmaktadır ve bu organlar içerisinde yargı, eşitler arasında birincidir. Yani yasama ve yürütmeye göre üstün olan yargının kararları bağımsız ve tarafsız olduğundan ötürü son söz her zaman yargınındır. Ne yasamanın ne de yürütmenin vermiş oldukları kararlar ile açık veya zımni olarak yargılama faaliyetinde verilen kararları ortadan kaldırması düşünülemez. Aksi durumun varlığını gözden kaçırmak, yargının, eşitler arasında birinci değil; sonuncu olmasına yol açacaktır ki bu durum hukuk devletinin ortadan kalkmasına zemin hazırlar.

Davalı, vermiş olduğu ikinci savunma dilekçesinde her ne kadar HAGB ve hapis cezasının ertelenmesi gibi kararların, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına sebebiyet verdiğine ve bu durumun kamu görevi için engel teşkil ettiğine yönelik mahkeme kararları paylaşmış olsa da; tarafımızca bu durumun aksi yönünde tesis edilmiş olan birçok mahkeme kararı, vermiş olduğumuz dilekçelerimizde daha önce sunulmuştu.

Aşağıda sunduğumuz Danıştay 5. Dairesinin vermiş olduğu içtihat metninden de sarih olarak görüleceği üzere; HAGB kararından dolayı güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılması ve bu sebeple de kişilerin memuriyete ve kamu görevine alınmaması hukuka aykırıdır.

HAGB kararları sebebiyle olumsuz sonuçlandırılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasına karşı verilen bozma kararları gitgide artmakta; sevindirici olarak hukukumuzda bu yönde içtihatlar gelişmektedir. Zira bir kimsenin sırf hakkında HAGB kararı verildi diye kamusal görevlerden azade tutulması, bu kimsenin ceza infaz kurumuna girmeden toplumdan bağışık tutulması ile eş değerdir.

T.C.

DANIŞTAY

BEŞİNCİ DAİRE

Esas No: 2021/9688

Karar No: 2021/4282

T: 22/04/2021

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile; Anayasa'nın 13. maddesinde, "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edildiği; 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağının belirtildiği ve son fıkrasında da herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu kuralının yer aldığı; 129. maddesinin birinci fıkrasında, memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği; Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere "...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerin." kişisel veri olarak kabul edildiği; kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken, Kanun'da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkanının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, bir başka ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili olduklarının belirtildiği, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa'nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.

Dava konusu işlemin dayanağını oluşturan yasa kuralı Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümesi ve söz konusu karardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kurala göre tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararından ne şekilde etkileneceği hususunun öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez"; beşinci fıkrasında, "İptal kararları geriye yürümez"; altıncı fıkrasında ise, "Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." kuralları yer almaktadır.

Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Aksine durum ise, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki hükme aykırılık oluşturur.

Yukarıda açık metinlerine yer verilen ve Anayasa'da düzenlenmiş olan kurallar ile Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurma hakkına sahip olan kişilerin de, kendi hak ve menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olmasının hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerektiği açıktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, devletlerin milli güvenliğin korunması amacını gerçekleştirmede sahip oldukları takdir yetkisinin geniş olduğunu kabul etmektedir. AİHM, Sözleşme'ye taraf devletin milli güvenliği korumak için yetkili ulusal makamlarına ilk olarak kişiler hakkında bilgi toplama ve halka açık olmayan siciller tutma, ikinci olarak milli güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken bu bilgiyi kullanma yetkisi veren kurallara sahip olmaları gerektiğinde kuşku bulunmadığını belirtmektedir. (Leander/İsveç, SB.No: 9248/81, 26/3/1987)

Anayasa Mahkemesinin kararına ve AİHM içtihatlarına göre; kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak, bu alanda düzenleme getiren kurallarda, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbir uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğinin açıkça gösterilmesi ve olası kötüye kullanmalara (keyfiliğe) izin verilmeyecek şekilde yeterli güvencelerin sağlanması gerekmektedir.

Bu duruma göre, Anayasa Mahkemesinin yukarıda sözü edilen iptal kararı; gerekçesi dikkate alındığında, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecek personel hakkında güvenlik soruşturmasının hiç bir şekilde yapılmayacağını değil; aksine, güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasına dair detayların kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının veya arşiv araştırmasının yapılabileceğini ortaya koymuştur.

Bakılan uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen ve davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere, güvenlik soruşturması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin (4045 sayılı Kanun'un 1. maddesine eklenen ikinci fıkrası) Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazete'de yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girdiği anlaşıldığından; Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştayın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olan Kanun hükmüne göre elde edilen kişisel verilere dayanılarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması olumsuz sonuçlandığından bahisle davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan iptal kararı üzerine, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış ve aynı tarihte yürürlüğe konulmuştur.

Bu duruma göre, dava konusu uyuşmazlık temyiz aşamasında iken, 17/04/2021 tarihinde 7315 sayılı Kanun'un Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe konulduğu, Kanun'un 13. maddesinin sekizinci fıkrası ile 4045 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırıldığı ve 14. maddesiyle, 4045 sayılı Kanun'a yapılan atıfların bu Kanun'a yapılmış sayılacağı düzenlemesine yer verilmiş olduğu hususları gözetildiğinde; davalı idarece, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nda öngörülen temel ilkelere, usul ve esaslara uygun olarak, davacı hakkında yeniden bir değerlendirme yapılabileceği de kuşkusuzdur.

KARAR SONUCU :

Açıklanan nedenlerle;

1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,

2. Dava konusu işlemin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu . Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:.sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçe ile ONANMASINA,

3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,

4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu kararın taraflara tebliğini ve bir örneğinin de . Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın . İdare Mahkemesine gönderilmesine, 22/04/2021 tarihinde, kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.

Yukarıda kendisine yer verilen Danıştay kararı gereği davalı idare, yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasında adli sicil gözetilmesi gerekirken farklı bir sicilde tutulan ve erişimi yalnızca hakim ve savcılardan tarafından mümkün olan sicilde yer alan HAGB kararlarına dayanarak müvekkilin istihbari notunu olumsuz sonuçlandırmış olup; davalı idare işbu haksız soruşturmaya dayanarak müvekkilin adaylık işlemini iptal etmiştir.

Müvekkile ait HAGB kararına ulaşılması, kişisel verilerin ve özel hayatın gizliliğinin ihlali niteliğindedir.

Yukarıda arz ve izah edilen tüm sebeplerden ötürü müvekkilin uzman jandarma erbaş adaylık işleminin iptali şeklindeki idari işlemin hukuka aykırı olması sebebiyle iptali gerekmekte olup; müvekkile tutarını daha önce belirtmiş olduğumuz tazminatın ödenmesi gerekmektedir.

SONUÇ VE İSTEM :

Yukarıda arz ve izah edilen ve Sayın Mahkemenizce re'sen göz önünde bulundurulacak nedenlerle,

Davalı idarenin vermiş olduğu ikinci savunma dilekçesine karşı sunduğumuz beyan dilekçemizin kabulüne,

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı Personel Temin Merkezi Komutanlığı tarafından 2023 yılı Sözleşmeli Uzman Erbaş jandarma temini kapsamında başlatılan sınavlara katılan davacının adaylık işleminin, başvuru kılavuzunda yayınlanan ve Uzman Erbaş Yönetmeliğinde belirtilen 2. Bölüm, 6. Madde (g) fıkrası temin şartını sağlamadığından bahisle sonlandırılması kararının iptali ve maddi tazminat talepli tam yargı davamızın kabulüne,

Müvekkilin işbu yargılama süreci boyunca " sözleşmeli jandarma uzman erbaş" mesleğinin 2023 güncel tutarı olan ve işbu yargılama sürecinde artarak zamlı hale gelecek olan aylık 28.700,00TL tutarlı maaştan yoksun kalacaktır. Söz konusu yargılama sürecinde müvekkilin yoksun kaldığı güncel ve artarak zamlı hale gelen "sözleşmeli jandarma uzman erbaş" maaşına ilişkin yoksun kalınan maddi kazancın yasal faizi ile müvekkile ödenmesine,

Yargılama giderleri ve karşı vekalet ücretinin davalı idareye yükletilmesine,

Karar verilmesini Sayın Mahkemenizden saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz. 18/12/2023

                                                                                                                                     DAVACI VEKİLİ

                                                                                                                                  Av. Gizem Gül UZUN